Kolera Günlerinde Aşk
Kolera günlerinde aşk, yüzyıllık yalnızlık okuduğumdan beri benim okurken en çok keyif aldığım yazarlardan biri olan Gabriel Garcia Marquez'in en sevilen kitaplarından biridir. Ben de uzun zamandır bu kitabı okuma listemde saklıyordum fakat okumak için uygun zamanı beklemiştim.

Yazar küçük ayrıntıları olağan akıcılığıyla anlatmayı çok seviyor, hikayelerinde de öyle bir dünya yaratıyor ki öykü sizi içerisine çekiyor ve bir süre o dünyada yaşamazsanız kitap da keyif vermiyor.
Kolera günlerinde aşk, ilk gençlik dönemlerinde birbirini sevmiş iki gencin yaşamları boyunca hem biribirinden ayrı hem de birbirlerine dokunan hayatlarını nasıl sevgiyi, özlemi, aşkı ve aileyi arayarak ve anlamaya çalışarak geçirdiklerini anlatır. Florentino Ariza oldukça yakışıklı ve başarılı bir erkek olmasına karşın ilk görüşte aşık olduğu Fermina Daza'yı ömrü boyunca unutamaz. Yaşadığı ilk görüşte aşk imkansız bir tutkuya dönüşür ve hayatına giren onlarca kadına karşın tek vazgeçemeyeceği kadının o olduğuna inanır bu inanış onu tükenmez bir ızdıraba sürükler. Bu tutku ona hayatı boyunca tutunacağı kavuşma umudu sunar, tam "53 yıl 7 ay ve 11 gün" sürecek bir bekleyiş. Marquez, Florentino'nun aşkı inatçı bekleyişiyle birlikte okura aynı zamanda aşkın fiziksel ve duygusal halini sunar ve aşkı felsefik olarak tartışır.
Kolera günlerinde aşk, sonsuz zaman sürecek bir aşk hikayesini anlatır fakat sadece o kadar da değildir. Yazarın detaylı anlatımı sayesinde, aynı zamanda 1800'ler dönemi İspanyasına o dönemin olaylarıyla, salgınıyla, denizcileriyle, mürettebatıyla, yolculuklarıyla, pazarıyla, kilisesiyle, inancıyla bir çerçeve sunar.
"-Hayatımda yakalandığım tek hastalık koleraydı
-Hayır anne, sen kolerayı aşkla karıştırıyorsun"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder