Merhabalar, ben Kübra.
Kitapları ve kitap okumayı çok seviyorum. Kitaplar benim yol arkadaşlarım ve bazen de çıktığım yolculuklardır. Küçüklüğümden beri her türlü alanda kaliteli olduğuna inandığım kitapları okurum. Okuyup genelde de olumlu düşüncelere sahip olduğum kitaplar ile ilgili yorumlarımı mümkün olduğunca spoilera bulaşmadan yazıyorum. Yazma amacım okuduğum kitapları unutmamak iken bir taraftan da ne okusam diye düşünen arkadaşlarıma fikir olmaya evrildi. Kenara köşeye de ruha gıda kendi çektiğim fotoğrafları serpiştirdim, umarım keyif alırsınız.

Mutlu okumalar!

27 Haziran 2015 Cumartesi

Son Hafriyat


Son Hafriyat


Bir Ankara Polisiyesi; Behsat Ç. serisinin ikinci kitabı Son Hafriyat. Emrah Serbest'in ilk eseri, serinin ilk kitabı olan Her Temas İz Bırakır'dan 2 yıl sonra 2008 de yayınlanmış. 2010 yılında bu seri önce dizileştirildi (Behsat Ç.) daha sonra ise dizinin finali ile bir film çekildi (Behsat Ç. seni kalbime Gömdüm, 2011), işte bu kitap filme esin vermiş. 

Normalde, burada da yazmıştım aslında, Behsat Ç. hayranı değilim, hatta serinin ilk kitabını da aşırı kullanılan şiddet sözcükleri ve sokak dili dolayısıyla beğenmemiştim. Fakat, bu kitapta Emrah Serbest'in aslında iyi bir polisiye yazarı olabileceğini fark ettim. Bu hikayedeki öykü bana daha orijinal ve ilgi çekici geldi. Olay akışı gayet güzel ve sır perdesi aralanması belli bir sırayla akışa uygun ilerlemiş. Yine de yazarın beğenmediğim yönleri var. Karakterler arasındaki anlamsız konuşmaları çok uzun tutuyor, bu hikayeden kopuşlara neden oluyor, saplantılı olarak bazı olayları çok abartıyor bu hikayedeki polislerin Megana arabası istemeleri gibi, en olmadık yerde bile bunu araya sokmayı başarıyor kendisi gibi gibi. Behsat Ç. bu hikayede üzgün, depresyonda ve konuşmuyor. Lakin, iç dünyasının karamsarlığı yeterinde okuyucuya aktarılamamış, hala içerisinde asi bir insan ama bu Polis olduğundan anlaşılabilir bir durum, zira diğer karakterler de çok normal değiller. Açıkçası ben çok fazla hayata küsmüş bir Behsat Ç. bulamadım karşımda. 

Yiğidi öldür hakkını ver demişler, romanı elimden bırakamadan 2 günde dolmuşta otobüste bitirdim, hikaye merak uyandırıcı ve akıcıydı. Türk polisiyesi okumak istiyorsanız ideal. Bazı Türkiye gerçeklerini de aralara sıkıştırmayı ihmal etmemiş Serbest. Ayrıca hikayenin Ankara da geçmesi de benim özellikle dikkatimi çekiyor, bazı durum espirilerini yakalamak hoş oluyor.

Mavi Köpeğin Gözleri


Mavi Köpeğin Gözleri


Gabriel Garcia Marquez'in ilk öykülerini barındırdığı, ismini de içindeki hikayelerden birisinden aldığı eser. Kısa öykü okumayı benim gibi çok seviyorsanız bu sihirli kitabı çok seveceksiniz.
 
Marquez hikayelerinde genel olarak çok gerçekçi olaylara sanki sihirli bir gözlük takmış ve her şeyi düşler dünyasından seyreder gibi yaklaşır ve bunu belli belirsiz anlarsınız, kesinlikle abartılı değildir bu durum. Kendisinin ilk eserlerinin birleştirildiği bu kitapta da Marquez'in muhteşem betimlemeleriyle tanışıp, ilginç hayal dünyasına bir kapı aralığından bakış yakalıyorsunuz. Yüzyıllık Yalnızlık ve Kırmızı Pazartesi'den de alışık olduğum üzere, hikayeler sanki arafta geçiyor, karakterler uyuyor mu ölü mü yoksa her şey gerçek dünyada mı yaşanıyor belirsiz. Genel bir buhran havası var, gitmek isteyip kalmak, bulmak isteyip arayamamak, uyanmak isteyip fazlasıyla uyumak gibi...

Kitabın içerisinde birbirinden farklı 12 öykü var. Bunlardan en çok aklımda kalanlar, kitaba ismini de veren öykü; Mavi Köpeğin Gözleri düşler dünyasında gerçek bir aşk, yaşam da ise bu aşın arayışını anlatıyor, bir diğeri Çulluklar Gözlerimizi Oydu ( yazarın Yüzyıllık Yalnızlığa değişmem dediği öykü) gözleri çulluklar tarafından oyulan 4 adamın bir sandığı bulmaya çalışması bir yandan ise hikayelerindeki absürtlüğün herkes tarafından bilinmesi nedeniyle adamlara kimsenin inanmayacağı düşüncesi anlatılmış, bir diğeri ise Ana Kedisinin İçinde güzelliğinden dolayı hayatından bıkmış bir kadın özlemle ve özgürce portakal yemek istiyor ve bunun için de evlerindeki kedinin bedenine girmeyi arzuluyor, fakat bu sefer de fare yeme isteğine yenik düşebileceğinden korkuyor. Bunların dışındaki hikayelerde bir başka çarpıcı; ikisinin gözlerinin makas ile oyulduğunu gören adam ve kendi tabutunda büyüdüğünü gören çocuk aklıma gelen bazı karakterler. Marquez kesinlikle ölümü çok seviyor.