Merhabalar, ben Kübra.
Kitapları ve kitap okumayı çok seviyorum. Kitaplar benim yol arkadaşlarım ve bazen de çıktığım yolculuklardır. Küçüklüğümden beri her türlü alanda kaliteli olduğuna inandığım kitapları okurum. Okuyup genelde de olumlu düşüncelere sahip olduğum kitaplar ile ilgili yorumlarımı mümkün olduğunca spoilera bulaşmadan yazıyorum. Yazma amacım okuduğum kitapları unutmamak iken bir taraftan da ne okusam diye düşünen arkadaşlarıma fikir olmaya evrildi. Kenara köşeye de ruha gıda kendi çektiğim fotoğrafları serpiştirdim, umarım keyif alırsınız.

Mutlu okumalar!

8 Nisan 2015 Çarşamba

Otomatik Portakal

Otomatik Portakal


Özgür irade nedir? Buna sahip olmak için durulması gereken nokta neresidir, kendi özgürlüğü uğruna insan ne kadar baskı yapabilir? İyilik bir tercih midir yoksa toplumsal bir baskı mı? İyi olmak şartlandırılabilir bir olgu mudur? Peki çağrımsal şartlandırma ile insanları kötülükten iyiliğe yöneltmek mümkün müdür? Yada bunu yapmak etik olarak uygun mudur? İşte bütün bu soruları kafanızın içine hapseden kitap Anthony Burgess’in yazımıyla Otomatik Portakal.

Kitapta küçük yaşlardan belli şiddet duygusunu arzulayan bir çocuk olan Alex ve arkadaşlarının (kendi diliyle kankalarının) hikâyesi kendi ağzından argo bir dil kullanılarak anlatılmış. Yazıldığı yıllar 1960ların içerisinde süründüğü toplumsal buhranı, sokak çetelerini, kendini suça yöneltmiş gençleri,  kendi çıkarları uğruna insan harcayan siyasi partileri yansıtıyor. Aslında yazar kitabı insanları kendi zorbalıklarıyla otomatikleştirenleri eleştirme arzusuyla kaleme aldığını söylüyor ki kitabın içerisinde de (ben kendini resmetmiş diye düşündüm) otomatik portakal adında bir kitapla siyasileri eleştiren bir yazar var. Kitapta bahsedilen çağrışımla tedavi yöntemi ise hayvanlar üzerinde yapılan koşullandırmadan farksız. Bakınız Pavlo'nun Köpeği deneyi

Hikâye 1971 de Standley Kubrich’in yönetmenliğinde sinemayla kavuştuğunda asıl ününe kavuşmuş. Benim de uzun bir süre önce izlemem bir filmdi kendisi ki o zaman kitabının da olduğundan bihaberdim. Fakat film afişinin verdiği rahatsızlık nedeniyle filmin gerilim olduğunu sanmıştım. Neyse, bir gerilim değil rahatsızlık hikâyesi bu. Hele Kubrich’in alışılmışın dışında oluşturduğu atmosfer sanki çizgi roman okuyormuşsunuz hissiyatı uyandırıyor. Kubrich’in dekorasyonu filme bakış açınızı değiştiriyor bence. Film ile kitabı neredeyse aynı anda okudum, orijinal hikâyeye mutlak uyumluluk dekorasyon dışında var. Fakat bence en önemli kısım olan son filmde etkileyiciliğini düşürmemek için eksik anlatılmış. Spoiler vermemek için eksik olan kısmı anlatmayacağım ama Alex’e olan bakış açınızı tamamıyla değiştirmeye yetiyor bu değişiklik.


Hiç yorum yok: