Merhabalar, ben Kübra.
Kitapları ve kitap okumayı çok seviyorum. Kitaplar benim yol arkadaşlarım ve bazen de çıktığım yolculuklardır. Küçüklüğümden beri her türlü alanda kaliteli olduğuna inandığım kitapları okurum. Okuyup genelde de olumlu düşüncelere sahip olduğum kitaplar ile ilgili yorumlarımı mümkün olduğunca spoilera bulaşmadan yazıyorum. Yazma amacım okuduğum kitapları unutmamak iken bir taraftan da ne okusam diye düşünen arkadaşlarıma fikir olmaya evrildi. Kenara köşeye de ruha gıda kendi çektiğim fotoğrafları serpiştirdim, umarım keyif alırsınız.

Mutlu okumalar!

28 Nisan 2015 Salı

Sineklerin Tanrısı

Sineklerin Tanrısı

Modern klasikler olarak adlandırılan kitaplar arasında geçen Sineklerin Tanrısı ( Lord of the Flies), Nobel Edebiyat ödüllü İngiliz yazar William Golding’in en önemli eserlerinden birisidir.

Sineklerin Tanrısı Nükleer savaş sırasında İngiliz, yaşları 6 ile 16 arasındaki bir grup çocuğun uçak ile taşınması sırasında yaşadıkları bir kaza sonucu bir adaya düşmelerini ve verdikleri yaşam mücadelesini anlatır. Kitabın ilk başlarında düştükleri adanın güzellikleri ile büyülenen çocuklar başlarına gelebilecek olaylardan habersiz adanın keyfini çıkartmaya başlarlar, bu açıdan kitap bir çocuk hikâyesi olan Mercan Adası’na benzetiliyor. Fakat Sineklerin Tanrısı bir çocuk kitabı değildir, aksine çocuklar tarafından canlandırılmış bir kıyamet teorisidir. Kitabın ilk sayfalarında, 3 ana karakter göze çarpıyor. İlk karşılaşılan karakter, soylu, iyi giyimli, sevecen ve iyi niyetli Ralph etrafındaki güzelliklerle büyülenmiş bir şekilde adanın keyfini sürmektedir. Daha sonra tanışılan karakter ise şişman, hastalıklı, gözleri görmeme derecesinde miyop fakat kurnaz ve zeki Domuzcuk ( asıl ismi hiç bilinmez) hikâye boyunca alt tabaka insanı olarak görülür ve topluluk içerisinde kendini gösterme çabası ve içgüdüsel hayatta kalma mücadelesiyle göze çarpar. Ve okul korosu başkanı Jack karakteri ise İyilik simgesinin karşıtlığını göstermek için yaratılmıştır ve kötü huyludur. Öykünün başlarında çocuklar ilk toplanma ve birlikte hareket etme belirtileri göstererek toplantı yaparlar ve Ralph şef olarak seçilir. Bunda etkili olan ana neden ise yüksek ses çıkarmaya yarayan bir deniz kabuğudur. Çocuklar arasında bu deniz kabuğu bir saygınlık sebebidir, toplantılarda dahi elinde kabuğu taşımayan konuşmaz. Adada geçirilen ilk günler sonrasında topluluk kurallarından kopup yeni bir düzen kurmaya çalışan insanların sıkıntıları baş göstermeye başlar. Geneli küçük çocuklardan oluşan topluluk oyun oynama ile vakit geçirip hayatlarının devamlılığını sağlayacak işlere girişmek istemezler. Bu tür sıkıntılardan faydalanan Jack ise her fırsatta kendinin Şef olması gerektiğini dikte edecektir.  

Hikaye genel olarak insanın hatta çocukların dahi doğasında bulunan iyilik ve kötülük güdüsünü işliyor. Issız bir adada kalan çocuklar etraflarında kendilerini kontrol eden herhangi bir güç olmayınca içlerinde bulunan güce sahip olma dürtüsüne yenik düşüyor ve yabanileşmeye başlıyorlar. Belki masum olarak görülebilecek ve karınlarını doyurmak için başladıkları avcılık oyunu ise daha sonraları kan dökme zevkine kadar varıyor. Gücü elde eden çocuk adadaki çocukları da yönetiyor, emir veriyor ve hatta canı isteyince dövüyor.

Çocukların en temellerinde hissettikleri korkular da ıssız bir adada kalmaları dolayısıyla gün yüzüne çıkıyor. Özellikle yaşça küçük çocukların masum bir şekilde kendi içlerinde yarattıkları bir canavarı hepsi kabulleniyor ve gördüklerini iddia ediyorlar. Topluluk psikolojisinin en çarpıcı örneği olarak ise bir arkadaşlarını canavar olarak avlayıp vahşi bir şekilde katletmeleri geliyor. William Golding’in belki de en başarılı yapıtı olan bu kitap kesinlikle çok etkileyici. 

Hiç yorum yok: