Sineklerin
Tanrısı
Modern klasikler
olarak adlandırılan kitaplar arasında geçen Sineklerin Tanrısı ( Lord of the
Flies), Nobel Edebiyat ödüllü İngiliz yazar William Golding’in en önemli
eserlerinden birisidir.
Sineklerin
Tanrısı Nükleer savaş sırasında İngiliz, yaşları 6 ile 16 arasındaki bir grup çocuğun
uçak ile taşınması sırasında yaşadıkları bir kaza sonucu bir adaya düşmelerini
ve verdikleri yaşam mücadelesini anlatır. Kitabın ilk başlarında düştükleri
adanın güzellikleri ile büyülenen çocuklar başlarına gelebilecek olaylardan
habersiz adanın keyfini çıkartmaya başlarlar, bu açıdan kitap bir çocuk hikâyesi
olan Mercan Adası’na benzetiliyor. Fakat Sineklerin Tanrısı bir çocuk kitabı
değildir, aksine çocuklar tarafından canlandırılmış bir kıyamet teorisidir. Kitabın
ilk sayfalarında, 3 ana karakter göze çarpıyor. İlk karşılaşılan karakter,
soylu, iyi giyimli, sevecen ve iyi niyetli Ralph etrafındaki güzelliklerle
büyülenmiş bir şekilde adanın keyfini sürmektedir. Daha sonra tanışılan
karakter ise şişman, hastalıklı, gözleri görmeme derecesinde miyop fakat kurnaz
ve zeki Domuzcuk ( asıl ismi hiç bilinmez) hikâye boyunca alt tabaka insanı
olarak görülür ve topluluk içerisinde kendini gösterme çabası ve içgüdüsel
hayatta kalma mücadelesiyle göze çarpar. Ve okul korosu başkanı Jack karakteri
ise İyilik simgesinin karşıtlığını göstermek için yaratılmıştır ve kötü
huyludur. Öykünün başlarında çocuklar ilk toplanma ve birlikte hareket etme
belirtileri göstererek toplantı yaparlar ve Ralph şef olarak seçilir. Bunda
etkili olan ana neden ise yüksek ses çıkarmaya yarayan bir deniz kabuğudur.
Çocuklar arasında bu deniz kabuğu bir saygınlık sebebidir, toplantılarda dahi
elinde kabuğu taşımayan konuşmaz. Adada geçirilen ilk günler sonrasında
topluluk kurallarından kopup yeni bir düzen kurmaya çalışan insanların
sıkıntıları baş göstermeye başlar. Geneli küçük çocuklardan oluşan topluluk
oyun oynama ile vakit geçirip hayatlarının devamlılığını sağlayacak işlere
girişmek istemezler. Bu tür sıkıntılardan faydalanan Jack ise her fırsatta
kendinin Şef olması gerektiğini dikte edecektir.
Hikaye genel
olarak insanın hatta çocukların dahi doğasında bulunan iyilik ve kötülük
güdüsünü işliyor. Issız bir adada kalan çocuklar etraflarında kendilerini
kontrol eden herhangi bir güç olmayınca içlerinde bulunan güce sahip olma
dürtüsüne yenik düşüyor ve yabanileşmeye başlıyorlar. Belki masum olarak
görülebilecek ve karınlarını doyurmak için başladıkları avcılık oyunu ise daha
sonraları kan dökme zevkine kadar varıyor. Gücü elde eden çocuk adadaki çocukları
da yönetiyor, emir veriyor ve hatta canı isteyince dövüyor.
Çocukların en
temellerinde hissettikleri korkular da ıssız bir adada kalmaları dolayısıyla
gün yüzüne çıkıyor. Özellikle yaşça küçük çocukların masum bir şekilde kendi
içlerinde yarattıkları bir canavarı hepsi kabulleniyor ve gördüklerini iddia
ediyorlar. Topluluk psikolojisinin en çarpıcı örneği olarak ise bir arkadaşlarını
canavar olarak avlayıp vahşi bir şekilde katletmeleri geliyor. William Golding’in
belki de en başarılı yapıtı olan bu kitap kesinlikle çok etkileyici.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder