Merhabalar, ben Kübra.
Kitapları ve kitap okumayı çok seviyorum. Kitaplar benim yol arkadaşlarım ve bazen de çıktığım yolculuklardır. Küçüklüğümden beri her türlü alanda kaliteli olduğuna inandığım kitapları okurum. Okuyup genelde de olumlu düşüncelere sahip olduğum kitaplar ile ilgili yorumlarımı mümkün olduğunca spoilera bulaşmadan yazıyorum. Yazma amacım okuduğum kitapları unutmamak iken bir taraftan da ne okusam diye düşünen arkadaşlarıma fikir olmaya evrildi. Kenara köşeye de ruha gıda kendi çektiğim fotoğrafları serpiştirdim, umarım keyif alırsınız.

Mutlu okumalar!

28 Şubat 2015 Cumartesi

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu


Stefan Zweig'ın şu ana kadar okuduklarımdan bir hayli farklı kısa öyküsü Bilinmeyen bir kadının mektubu. Oldukça güçlü platonik bir aşkı konu almış Zweig bu eserinde. Kitapta bir kadının küçük yaşlardan itibaren bir adama duyduğu aşkın psikolojik çözümlemesi yapılmış. Kadının adama duyduğu sevgi o kadar büyüktür ki bütün hayatını uzaktan da olsa adamı izlemeye adar ve bütün yaşamının merkezine adamı yerleştirir kadın. Fakat hayatlarının belirli birkaç dönemlerinde karşılaşsalar da adam bu kendini ona adamış kadını hiç bir zaman görmez. Adam kadını hiç bir zaman gerçek anlamda tanımaz, hatta aradan geçen zamanla çoğu kez yüzünü bile unutur. Karşılıksız bir aşkın öyküsüdür bu sadece bir taraf tarafından yaşanılmaya mahkum edilmiştir.

"Sana, beni asla tanımamış olan sana" hitabıyla başlar bilinmeyen kadının mektubu ve isminden zaten adamın bilmeyeceğinden emin olarak bahsetmez. Sadece hayat öyküsünü yaşadığı aşk çerçevesinde adama son nefesinde anlatmak ister.

Kitabı çerçeveleyen buhran havası Stefan Zweig'ın diğer öykülerinden de alışılmış bir durum fakat bu kadar romantik bir hikaye benim için yeni oldu. Kitabın sonunda sorgulaman edemedim, tek taraflı bir aşk (bunun aşk olamayacağını savunanlar da var) bu kadar güçlü olabilir mi gerçekten? Yoksa bu aşk değil de takıntı mıdır? Hastalık mıdır?



"Bir tel gibi gergindim ve varlığının ona her dokunuşuyla tınlıyordum. Hep senin etrafındaydım, hep gergin ve hareketliydim; ama sen beni ancak cebinde taşıdığın ve karanlıkta sabırla senin saatlerini sayıp ölçen, yollarında sana duyulmayan nabız atışlarıyla eşlik eden ve senin acele bakışlarının saniyelerin tik-taklarının ancak milyonda birinde yöneldiği saatin yayının gerginliğini hissettiğin kadar hissedebiliyordun."

Hiç yorum yok: