Fahrenheit 451

Hikayedeki ironik
anlatımların başında itfaiyecilerin yangın söndürmekte değil de kitap yakmakla
sorumlu olmalarıdır. Çünkü kitap okumak ve bulundurmak yasaklanmıştır.
Fahrenheit 451 de kâğıdın yanma derecesidir bunu kullanarak itfaiyeciler kitap
bulunan evleri yakarlar. Bu bir iş koludur aslında, gündelik hayatın bir
parçasıdır.
Hikâye birçok
yönüyle 1984’e benziyor, otoriter rejim insanların evlerini, hayatlarını
yaptıkları işleri denetlemekle kalmaz aynı zamanda ise düşünce tarzlarını etki
altına da alabilmek için günlük hayatlarına görüntüler sıkıştırır. Akşamları
evlerde kocaman ekranlarda rejimin istediği görüntüler ve sesler döner, böylece
insanlara bu düşünceler artık kendi iç sesleriymişçesine hükmeder.
Hikâyenin
başlangıcında yaşamını aslında çok sorgulamadan devam ettiren baş karakter
Montag (itfaiyeci) Classiere adında hayatla iç içe yaşayan sorgulayan ve diğer
çocuklardan oldukça değişik bir kız ile tanışarak aslında devam ettirdiği
yaşamın boşluğunu ve anlamsızlığını fark eder. Bundan sonrasında ise sorgulama
direniş kaçma ve yine sorgulamaya döner. Aslına bakarsanız hikâyenin gelişim
tarzı bana birçok distopik romanda aynı geliyor. Bu kitapta ise farklı olan şey
insanların kitapları yakması değil, kitapların artık okunmadığından dolayı
gereksiz görülüp yakılıyor olması. Olaya aslında iki taraftan bakıyor Bradbury,
eğer ki kitaplar zorla yakılıyor olsaydı bunları okumuş olan insanlar olacağı
için aslında ölmezler insanların beyinlerinde yaşarlardı. Kitap okumayan insanlar
içlerinde neler yazdığını bilemezler! ve birileri onlara bunların içerisinde
kafanızı karıştıracak başka bir şey yok okumayın derse inanırlar.
1953 yılında yazılan bu eser sanırım gelişen teknoloji ile birlikte hayatımıza aldığımız o büyük eğlence sektörünün kafamızı yavaş yavaş uyuşturmasını geçmişten görmüştü. İnanmak istemeyiz ama gerçekten kitap okuyan insanlar olmazsa kitapların yakılmasına gerek yoktur zaten yok olacaklardır.
1953 yılında yazılan bu eser sanırım gelişen teknoloji ile birlikte hayatımıza aldığımız o büyük eğlence sektörünün kafamızı yavaş yavaş uyuşturmasını geçmişten görmüştü. İnanmak istemeyiz ama gerçekten kitap okuyan insanlar olmazsa kitapların yakılmasına gerek yoktur zaten yok olacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder