Merhabalar, ben Kübra.
Kitapları ve kitap okumayı çok seviyorum. Kitaplar benim yol arkadaşlarım ve bazen de çıktığım yolculuklardır. Küçüklüğümden beri her türlü alanda kaliteli olduğuna inandığım kitapları okurum. Okuyup genelde de olumlu düşüncelere sahip olduğum kitaplar ile ilgili yorumlarımı mümkün olduğunca spoilera bulaşmadan yazıyorum. Yazma amacım okuduğum kitapları unutmamak iken bir taraftan da ne okusam diye düşünen arkadaşlarıma fikir olmaya evrildi. Kenara köşeye de ruha gıda kendi çektiğim fotoğrafları serpiştirdim, umarım keyif alırsınız.

Mutlu okumalar!

30 Ağustos 2015 Pazar

Sevgili Arsız Ölüm

Sevgili Arsız Ölüm



Latife Tekin’in ilk kitabı,  yazarken kendi hayatından esinlendiği Sevgili Arsız Ölüm.  Bir süredir Marquez kitaplarına duyduğum ilgi nedeniyle bir arkadaşımın sen bu kitabı oku kesin beğenirsin demesiyle ben de kendisiyle tanışmış oldum.

Sevgili Arsız Ölüm’deki Yüzyıllık Yalnızlık benzerliği tartışılmaz. Yazım sitilleri neredeyse aynı, cümleler kesik kesik, bitmeyen paragraflar, konudan konuya atlamalar hepsi Marquez klasiği aslında J İşin ilginç yanı, Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlığında da kendi yaşadığı yeri ve insanları hikayeleştirmiş olması ve temelde kendi ailesini anlatması. Bunları fark ettikten sonra da maalesef Sevgili Arsız Ölüm’ü önyargısız okuyamadığımı itiraf etmek zorundayım (belki Latife Tekin hiç etkilenmemiştir Marquez’den kim bilir).

Kitap genel olarak iki kısma ayrılmış durumda. İlk kısım Kayserinin küçük bir köyünde başlıyor ve ikinci kısımda büyük şehir İstanbul’a göç ediliyor. Köyde geçen zaman ailenin masalsı ve mutluluğa yakın dönemleri olarak yansıtılmış. Bir Kayserili olarak söyleyebilirim ki İç Anadolu şivesi, gelenekleri görenekleri, insanları, cinler periler, batıl inançlar, aile ilişkileri kitapta çok iyi yansıtılmış. Masal tadında bir gidiş var, ee sonra nolmuş, eee sonra nolmuş diyerek sona gelebilirsiniz yani J. İlk kısım hayatında hiç otobüs görmemiş insanların makinadan yaratık görmüşcesine kaçması, radyo dinlemeyi televizyon izlemeyi şeytan icadı deyip istememesi, düşüp bayılan hasta yatan kadına içine cin girdi deyip ahıra terk etmesi, evine çok uğramayan adama bağlanma büyülerin yapılması aslında pek de bize (Türk insanı ne de olsa) fantastik gelmeyecek olaylarla dolu. İkinci kısım ise daha trajik, köyden kente göç, aile bireylerinin şehir hayatına tutunamaması, işsizlik, parasızlık, fakirlik, eğitimsizlik, yine de geleneklere bağlı kalma her şeye rağmen ev içi tutuculuk anlatılıyor.

Kitapta esas karakter yok gibi dursa da bence Dirmit, ailenin ortanca kızı Latife Tekin’in kendisi. Havayla, suyla, karla, kışla, evin önündeki tulumbayla, şehirdeki evlerle konuşmaya başlıyor kendine yakın kimse olmadığından. Hayalci, düşünmeyi seviyor, ailenin yazı yazmaya şiir okumaya tutkun tek bireyi. Tutkuyla bağlanıyor eşyalara, yaptığı şeye ölesiye bağlanıyor, oynadığı oyunu bile bir iş edasıyla sürdürüyor. Fakat hayatı ailesinin önlenemez baskılarıyla iç içe geçmiş, sürekli anne müdahalesinde büyüyor. O kaçıyor, şehir onu evine getiriyor. Dirmit’in adı cinliye çıkmış evde..Kitaptaki anne karakterinin Azrail ile olan konuşmaları, inatlaşmaları, hayatı üzerine yaptığı anlama kitaba ismini vermiş.


Latife Tekin’in diğer kitaplarını da merakla okuyacağım, tarz değişirse mutlaka bu kitabı yeniden okumalıyım..

Hiç yorum yok: